Nisan ayı başları A.Rüştü Hatipoğlu abimin ”hadi gidelim” demesiyle zihnime yerleşen Hakkari. Sonrasında programına uymaması sebebi ile gelmekten vazgeçse de, gitmem konusunda beni teşvik eden kendisine öncelikle teşekkür ediyorum. Öncesi Şırnak’taki olaylar, bölgenin coğrafik özelliği nedeni ile acaba dedirten bu etkinliğe, Ankara’ dan Gültekin Yılmaz ve Çetin Oğuz’la beraber katıldık. Ekiple 27 Haziran öğlen saatleri Van öğretmen evinde buluşmamız sonrası, akşamüstü Hakkari’ye hareket ettik. Ekip fotoğrafcılar, kültür turu ve dağlara yolculuk yapanlar olmak üzere karmaydı. Doğu’nun Paris’i Van ile arasında 200 km olan mesafede tek bir yerleşim alanı olmaması bizlere ilginç gelmişti. Dur kalklarla ancak 22.00 sularında kontrol noktalarından geçerek karanlıkta şehre vardık. Yol boyu ihtiyaçlarımızı almak adına açık market bulma endişesi taşıyorduk ki, yaşayan ışıl ışıl bir şehir ve insanlar karşıladı bizi. Pardon bu arada Ankara Havaalanında beklerken bize merhaba diyen Hakkari Gençlik Spor İl Müdürünü ve Tedaş Müdürü İzzettin beyi atladım. İzzettin beyi geçen sene Sümbül dağında yılan sokmuş ve 2,5 saat sonra helikopterle kurtarılmış. İşte bu çok güzel olmuştu. Hikayemize bir de küçük pet şişe kalınlığındaki zehirli yılanlar dahil olmuştu. Hatta verdiğimiz bir ihtiyaç molasında tuvalet görevlisi arkadaş da, üstüne basa basa ‘’Aman ha oralar şimdi yılan kaynıyordur, bak aha şurdan şuraya boyları’’ diye konunun altını çizmişti. Neyse gelmeden önce herkesin kafasında tasarladığı bir görüntü vardı sanırsam ve varılan ortak sonuç ‘’Hakkari ve insanları bizi şaşıtmıştı.’’ Her yer açıktı, şahane bir kelle paça çorba ardından alışverişimiz ve haydin uyku.
Sabah erken saatte çift minübüs Berçelan yaylasına doğru doğanın görsel şöleni eşliğinde ilerledik. Şansımıza ertesi gün şenlik varmış ve Belediye seyyar tuvaletler ve yemek çadırları falan kuruyordu bizim alana vardığımızda. Çadırlar kuruldu, otlu peynir ve çay ikramları hüpletildi ve tüm ekip Seyithan Gölüne yüründü. Döndüğümüzde şenlik öncesi birkaç grupta gelmişti ve hava karardığında şarkılar, türküler ve patlayan silahlar kulaklarımızı doldurmaya başladı. Bu durumun yabancısı değildim Karadenizde de Kavrun yaylasında tanık olmuştum ancak… çadırlara uyumak için çekildiğimizde tam atış alanının ortasına tek başına çadır kurar mısın? Al bakalım dedim ve olası kaza kurşununa denk düşmemek için olur da önler diye hurcumu kurşun yönüne koydum ve sıkışmama rağmen tuvalete gidemedim. Gülmeyin bak kızarım J Cüssem küçük diye midir?, niyeyse herkesin aklına da benim kaza kurşununa kurban gideceğim gelmiş. Sabah çadırdan Karadağ tırmanışını yapmak üzere çıktığımızda, tepenin üstündeki bayrağa takıldı hepimizin gözleri. O an ki hislerimizi size anlatmam imkansız ama yaşadığımız duygu asla onlara kızgınlık değildi. Bu zaten olandı bizse şu an tanık oluyorduk. Ama Hacı ya gece için serzenişlerimizi ilettik. Bizim haricimizde halktan da rahatsız olanlar olmuş ve yaşananın tekrarlanmaması adına hemen duruma müdahale edilmiş. Karadağ tırmanışımızın akabinde şenlik alanı artık piknik alanına dönmüş, mangallar, pişen yemekler, çekilen halaylar falan ama ne olur bunu yanlış yorumlamayın çok misafirperverlerdi . O kadar çok şey var ki anlatılacak ama anlatılamayan Ben çadırımı toplarken elimde bir anda tabldot tabağı buldum. Tabii ki dolu..hemi de içinde ne vardı en sevdiğim. Lahana dolması ve cacık. Çadırlarının gölgesinden faydalandık, komşusundan rica ettiği bir demlik dolusu çayı içtik. Ve güncel konular üstüne muhabbetler ettik.
Akşam Hakkari, sabahı mergan yaylası kamp alanı ve cennet cehennem vadisi yürüyüşü ve büyüleyici Cilo buzulları sonrası kampımıza döndüğümüzde hepimizi şok eden, onlarla karşılaşma. Bir düzine kadarlardı ve sohbet ettik. İletin dediklerinden ve benim için her yaşanılanın bir anlamı vardır demek ki aktarmam gerekiyor diyerek; Barış sürecini ciddiye alıyorlar ve gerçekleşmesini istiyorlar. Cizre deki olayı sorduğumda sizin aranızda bozguncu yok mu? Bizim aramızda da var ne olur her gördüğünüzü bizden bilmeyin. Hepimiz kardeşiz ve artık kan dökülmemesini istiyoruz. ’’ dediler . Yürekten inanmak istiyorum. Ve sabahı Cilo üşüyen dağ zirvesini yapmak için 7 arkadaş Hacı Tansu rehberliğinde yola çıktık. Toplamda 21 kişiydik plan öğlen ikide dönmemiz üzerineydi. Buzul geçişleri, kaya tırmanışları, çarşaklar ve 16.00 da 3751 mt zirvenin eteğindeydik. Akılcıl davranarak ortak kararla dönmeye karar verildi. Ve nananan 80 derece diklikte, 25 mt lik iki buzul inişi yapmamız gerekiyordu. İlk inişte bir buzul balkonuna girdik ve gerçekten Yusuf Yusuf bir noktada idik. İnişte kurban adayan arkadaşımız oldu ve şükür ki hepimiz kazasız belasız etkinliği tamamladık. Hacı’ya ve emniyette kilidimiz olan Nurihan arkadaşıma yürekten teşekkür ederim. Ve asıl bomba ve hikayemizde en sevdiğim. Kamp alanını gördüğümüzde Ankara ekibi olarak bizlerin çadırı hariç hepsi toplanmıştı. Saat 19.00 civarıydı. Kampı gördüğümde tüm ekip bir öbek olmuş, alkışlarla geleni karşılıyordu. Kampla aramızı kesen dere yükselmiş, tahta merdivenin bir kısmı suyun altında kalmıştı. İzzettin bey geçişimizi sağladı ve herkes bir anda bizi kucaklamaya ve sağlıkla dönüşümüz için tebrik etmeye başladı. Çok endişelenmişler ve biraz daha bekleyip yardım çağırmayı düşünmüşler. Bize yemek ve çay yapmışlar. Karpuzlar kesildi. Şaşkındım çünkü tersi olayları daha çok yaşamış ve gözlemlemiştim. Sonrası bizim çadırları da hep beraber topladık ve dönüşe geçtik. Bana hala dostluğun ve insanlığın ölmediğini gösterdikleri için bir büyük teşekkürde onlara. Ve sonra gezdik dolaştık yedik. Ama hayatım boyu unutamayacağım bu etkinlik için başta Hacı Tansu’ya ve tüm katılımcı arkadaşlarıma sizinle yaşadığım haftayı hiç unutmayacağım. Ve Hakkari Otel Sibar ve çalışanları harikaydınız. Bir daha gider misin Berrin derseniz? GİDERİM GİDELİM, KENDİ TOPRAKLARIMIZDA
TURİST GİBİ GÖRÜLMEMİZİN NEDENİ GİTMEMEMİZDİR!…
Last modified: Temmuz 11, 2022