GÖNLÜME DÜŞENLER 3
Uçak kapısı açılıp da her birimiz birer birer dışarı çıkarken aynı tepkiyi veriyorduk. Bu nasıl bir sıcak yarabbim! Sıcak hava akımının içinde yürüyorduk sanki. Böylesine bir sıcak beklemiyorduk, kavurucuydu ama boğucu değil. Terlemiyordunuz. Etkinlik boyu oruçolmamıza karşın hava bizi etkilemedi. Ancak ramazan sebebiyle aşırı kalabalıktı. Bazen namaz vaktinden önce Beytullah’agitmezseniz, dışında kalabiliyordunuz. Ve kimi zaman asfaltın yakıcı sıcaklığında namaz kılmak zorunda kalanlarımız oldu ki vaktin birinde ben de nasiplendim. Yatsı namaz saati olmasına rağmen asfalta uzun süreli basmak mümkün değildi. Ramazanda Beytullah’ı yaşamak güzeldi. İnsanların birbirine ikramları, tavaf yaparken yüzünüze sıkılan ya da ikram edilen zemzem suyu, yanlış bir hareketinizde sizi doğruya yönlendiren tanımadığınız insanlar ile içiçe olmak ve hatta arasıra onlarla kucaklaşmak (ki ben yakın teması hiç sevmeyen biri olmama rağmen)
Yıllardır namaz kılmayı öğrenmek istemiştim ama bir türlü nasip olmamıştı. Hızlandırılmış kursa gidiyorsun diyen arkadaşlarım oldu. Haklıydılar ibadetten başkaca düşüncemin olmadığı bir zaman dilimi bana aitti.‘’Halvette olmak’’ tabirinin de gerçek manasını öğrenmiştim. İlk zamanlar Medine’de cemaate katıldım, sürekli bir el beni ya secdeye çekti ya da ayağa kaldırdı. Kimi zaman orucumu açarken sol elimde olan bardağı sağ elime verdiler. Kendimi terbiye edilmeye direnç göstermemek için rahat bırakmıştım. Ne söyleniyorsa yapıyor, söylenilenlere uyuyordum. Bir süre sonra şartlar değişti ve beni tek kişilik bir odaya aldılar. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Yanlış anlaşılmasın gittiğim ekipteki insanları sevmiştim ama yalnızken alınması gereken bir yoldaydım. Odadan çıkmayıp kitap okudum, namazı doğru şekilde kılmaya çalıştım. Beytullaha çoğunlukla yalnız gidip geldim. Kimi zaman sorularım oldu, sorular çoğalmadan Aziz’e soruyor vermiş olduğu bir kitabı okuyordum. Bir gün Peygamber efendimiz ile ilgili hissettiklerimi ekipten yeni tanıştığım Nezihe ile paylaştım.’’ Sus sus çarpılacaksın’’ dedi. Benimki inançsızlık değildi. Allah’a olan bağlılığım kadar yoğun olmayan duygularımın cevapsız sorularından kaynaklanıyordu. Ve o gün secdeye kapanarak hıçkıra hıçkıra ağladım. ‘’Eksik olan duygularımın tamamlanması ve bunu bana göstermesi için yakardım. Ben Allah’ın peygamberine inanıyordum. Sadece ona da sonsuz bağlılık duyup onu da çok sevmek istiyordum. Ve bu olursa inan onu herkeslerden çok seveceğim.’’Dedim. Ertesi gün Sevr dağındaki mağaraya 8 yaşındaki Umre arkadaşım Ahmet Emir’le ilk ulaşan biz olmuştuk. Mağaraya girerken sağ yanda arapça yazılı bir kayayı öpüp geçen Emir’i takip ederek ben de öptüm. Ve dudağım kayaya yapıştı. Çektiğimde dudağım pul pul kabarıktı. Bizim arkamızdan gelen 21 kişiye tek tek sordum. Sizin de dudağınız yapıştı mı diye… Hepsinin cevabı aynıydı. ‘’HAYIR’’ Ağzımı yıkamama rağmen üç gün boyunca dudaklarımdaki yapışkanlık geçmedi. Ve sonrası birkaç olay daha…
Firma sahibi Aziz etkinlik boyu iki kez ‘’bir daha gelir misin?’’ sorusunu yöneltmişti bana. İlkinde ‘’bu soruya cevap vermek için çok erken’’ demiştim. İkincisinde de ‘’herhangi bir fikrimin henüz oluşmadığını..’’
Ne zaman ki uçağın tekeri İstanbul’a değdi. Ben hıçkırıklara boğularak ağlıyordum. Yanımda oturan Nezihe, hatta bu duruma ben dâhil şaşkındım. Söylediğim şu oldu. ‘’Benim buraya bir daha gitmem lazım.’’ İşte böylesi ilginç bir yerdi.
Neyse; Öncesinde abdest alırken bile bildiklerimin yanlış olduğunu gördüm. Döndüğümde de yaptığım yanlışları fark ettikçe sordum, okudum. Her sünnette ya da farzda sehiv secdesi yapıyordum.
Öğrenmeyi bırakmadım her gün ayrı bir merakımın peşine düştüm ki hala iz sürmeye devam ediyorum.
Last modified: Temmuz 11, 2022